30 Temmuz 2019 Salı

BİRARADA

Binyetmişbir arkadaşız, günün birinde bir akademiden art arda çıktık dışarı, ilkin birimiz çıktı ve kapının yanıbaşına gidip durdu; sonra ikincimiz çıktı, daha doğrusu tıpkı bir cıva kabarcığı gibi çevik ve hafif kayarak geldi, birincinin uzağında sayılmayacak bir yere dikildi; sonra üçüncümüz, ............ daha sonra binyetmişincimiz, onun arkasından da binyetmişbirincimiz çıktı. Derken hepimiz bir dizi yaparak dikilmeye başladık. Herkesin dikkati bize çevrildi ve bizi gösterip dediler ki: “Bu binyetmişbir akademisyen var ya, şimdi üniversiteden çıktı!” işte o gün bugün birarada bulunuyoruz, hani boyuna bir binyetmişikincimiz aramıza karışmak istemese gül gibi de yaşayıp gideceğiz; bize bir şey yaptığı yok, ama hoşlanmıyoruz kendisinden, bu kadarı da yeter sanırım; istenmediği bir yere ne diye ille gireceğim diye uğraşıyor hep. Onu tanıyıp etmiyor ve aramıza da almak istemiyoruz. Hani biz binyetmişbirimiz de eskiden tanımıyorduk birbirimizi ve denebilir ki şimdi de tanıyor değiliz; ama biz binyetmişbirimiz için mümkün olan, hoş görülen şey onca mümkün değil ve hoş görülmüyor. Kaldı ki binyetmişbir kişiyiz, binyetmişiki olmak istemiyoruz. Hem zaten canım, bu boyuna birarada oluşun anlamı ne? Biz binyetmişbirimiz için de bir anlamı yok ya, işte bir kez biraraya gelmişiz ve öylece kalıyoruz, ama deneyimlerimize bakarak yeni bir birleşme de istemiyoruz. Gelgelelim, bütün bunları o binyetmişikinciye nasıl anlatırsın; uzun boylu açıklamalara kalkmak kendisini bir bakıma aramıza almak olur, biz de en iyisi bir açıklamada bulunmuyor, onu da aramıza almıyoruz. İstediği kadar dudaklarını sarkıtsın, bir dirsek vuruşuyla yanımızdan itip uzaklaştırıyoruz; ama ne kadar uzaklaştırsak, gene çıkıp geliyor.

Arif Zincirli & Franz Kafka
(İsimler alfabetik sıralanmıştır.)

3 Kasım 2018 Cumartesi

19 Ekim 2017 Perşembe

Ye Kürküm Ye



     Hoca Nasreddin salaş bir rock bar görünce hemen oturup bira söylemiş. Birasını yudumlarken arada da cebinden kanyağını çıkarıp çakıveriyormuş. Garsonlar bu durumu farkedince Nasreddin Hoca'nın ağzını burnunu kırmışlar. Rock camiasına bu mekanda yandan çalıştırmanın sonuçlarını Hoca Nasreddin üzerinden göstermişler adeta. Hoca Nasreddin'in kemik ve kasları, her bir yeri ağrıyormuş. En çok da yüreği sızlıyormuş. Daha doğrusu yüreğinin hemen üstü sızlıyormuş. Dayak yerken kırılan cep kanyağının camları o koca yüreğinin hemen üzerini çizmiş parçalamış çünkü. Hoca Nasreddin yaşadıklarından ders çıkarabilen bir koca âlim olduğu için iyileşir iyileşmez kendisine metalden yakışıklı bir matara satın almış. Böylece hem koca yüreğini bir nebze korumayı hem de bir daha dayak yerse bari üzerine iki yudum boğazını ıslatabilmeyi hedefliyormuş. Gel zaman git zaman Hoca yine aylak aylak dolanırken bir rock bar görmüş, hemen oturup bira söylemiş. Biraz içtikten sonra cebinden ışıldayan matarasını çıkarıp bir yudum çakmasıyla garsonla göz göze gelmeleri bir olmuş. Hoca o anda buranın daha önce dövüldüğü yer olduğunu anlayıvermiş. Garsonun belinde sopa kıran mı yoksa böğrüne tekme atan mı olduğunu çıkarmaya çalışıyormuş. Garson sırıtarak yaklaşırken Hoca da mırıldanıyormuş: "Dayağı severim... Fakat hepsini yiyebileceğimi sanmıyorum! Öyle desem buna acaba..." Garson gelip dostane bir şekilde Hoca'nın sırtını sıvazlayarak "Yakışır dedeme!" demiş ve uzaklaşmış. Hoca Nasreddin şaşkınlıkla bir yudum daha kanyak alıp düşünmeye başlamış. Birası tazelenirken garson bir koca tabak da patlamış mısır ikram etmiş. Hoca bir mısıra, bir garsona bir o güzel matarasına bakıp kağıt kalem istemiş. "Ye mataram ye!" yazmış kağıda. Biraz düşünüp üstünü karalamış: "Ye mataram ye!"

15 Nisan 2015 Çarşamba

MİSLİYLE



  Balkonumun çaprazında bir komşum var değerli okurlarım; ondan yana sıkıntım yok. Kuş besliyor ve her ne kadar onları kafeste hapsetmiş olsa da, ne yalan söyleyeyim, balkonda kendi kendime yarenlik ederken ötüşlerini dinlemekten memnunum. Keza çaprazın arkasındaki çatıda uçurulan güvercinlerin türlü türlü hareketlerinin de müdavimiyim.


  Tam karşımda da bir komşum var. Yeni bir alışkanlık edinmiş. Balkonundan lazer ışığı tutarak mahallenin kedilerini oynatıyor. Algı aralığımız pek kıt olmasına rağmen yine de evrenimiz bir ihtimaller dinamiği sevgili okurlarım. Gerzek bir şair olmadığım için de yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şeyler var; naçizane. Şimdi bu karşı komşu mahallenin kedilerini oynatarak lazer ışığına hakimiyet adına idman yapıyordur. Kendini hazır hissettiğinde benim balkonda oynaşan kedilerimi lazer ışığıyla oynatarak dört kat aşağı düşmelerini sağlamak niyetinde olabilir. İnsan evladı çiğ süt emmiştir. Diyelim böyle bir niyeti yok. Kedilerimi balkonda oynatırken, anlık bir karar yahut bilinç dışı yönelimle kedilerimin aşağı düşmesini sağlayabilir. İnsanoğlunun içi karanlıktır. Bu durumda köküne lanet gelesi aşağılık nalet bir devlet olsaydım kedilerimin pek keyifle icra ettikleri balkonumda ve çatılarda gezinme etkinliklerine engel olabilirdim. Fakat zor olanı, doğru olanı yaptım değerli okurlarım. Duvarda asılı tüfeğimi indirdim, bakımını yaptım ve balkona onunla çıkmaya başladım. Sokaktan geçenlerin ayak diplerine ateş ederek onları dansettiriyor ve nişancılığımı geliştiriyorum. Ben ihtimallerden bir mesaj almıştım. Umuyorum ki karşı komşum da kendince bazı mesajlar almıştır. Tüfeğimi doldururken ürkekçe perdesini aralayıp tülün arkasından gizlice bakıyor. Dün de çatısındaki anteni vurdum. Antenin çekişini etkilediyse belki düzeltmeye çıkar da iki çift laf ederiz diye bekliyorum. Kedilerin, kuşların ve sardunyalarımın güzelliğinden konuşuruz. Balkonunda hiç çiçek yok, korktuğum gibi değilse ona benimkinden bir kök ortanca çoğaltıp hediye edebilirim. Olmaz ya, yine de her şey mümkün. Her ihtimale hazırlıklı olmak, doğru davranabilmek lazım. İnsanlığın devri çok kötü. Arka mahallede daha geçenlerde 34 (otuzdört) insanı katlettiler de yan binasından bile kimse ağzını açıp iki çift laf etmedi. Elimden gelebileceğin hepsini yapamasam da yardıma, desteğe gittim. Yine de içim hiç rahat değil, aklımdan çıkmıyorlar. Şimdi katırlarını vuruyorlarmış. Şu lazer meraklısı komşuyu bir yoluna koyabilirsem ziyaretlerine gideyim diyorum. Biraz çoğalabilirsek, bütün mahalleyi yakmayı teklif edeceğim.

20 Eylül 2014 Cumartesi

bir dert vardir dertte, dertten iceru.